Anasayfa
ANASAYFA DETAYLAR

Müslümanlık İnsanın Tabiatına Karşı Giriştiği Mücadeledir

Beyoğlu Sohbetleri’nden Gazeteci, Yazar Ahmet Turan Alkan da geçti. Hattat Mustafa Rakım Efendi Kültür Sanat Salonu’nda gerçekleşen programa hemşerilerimiz yoğun ilgi gösterdi.  Gecenin ikram sahibi (nöbetçisi) Sabahattin Yıldız oldu. Yıldız, misafirlerine bölceli pancar çorbası (kara lahana), keşkek, turşu ve ayran ikram etti. İkramın ardından dernekbaşkanı Av. Ahmet Yılmaz tarafından Beyoğlu Sohbetleri’nin konuğu misafirlere takdim edildi.
 
Konuşmasına hayatı hakkında bilgi vererek başlayan Alkan, bu akşam için özel bir konuşma hazırlamadığını belirterek, “ Siz sorun ben cevaplayım zaten konu konuyu açar. Öyle devam ederiz.” Dedi.
 
Ahmet Turan Alkan’a sorulan ilk soru, “ Bu hayat yolculuğunda en çok duyarlılıklarınız fikri anlamda neler olmuştur? Özellikle günümüz toplumu yada gençliği açısından vazgeçilmezlerimiz neler olmalıdır? Şeklinde oldu.
 
Sorunun cevabının çok uzun olduğunu ifade eden Alkan konuşmasını şöyle sürdürdü: “ Çok zor bir soru cevabı çok uzar. Efendim duyarlık dediğimiz şey insanı tarif eden şeydir. Yani neye dikkat ediyorsak, neyin üzerine yoğunlaşıyorsak, o bizim yolumuzu, yordamımızı belirliyor. Yani buna tam  manada cevap vermiş olursam kendimi övmüş olacağım. Doğruluğa önem veririm, dostluğa önem veririm vs gibi şeylerden bahsetmek olmaz. Şimdi politikacılar ben dürüstüm, şuna dikkat ederim, buna dikkat ederim, deyince; biz de halk olarak, dürüst olmak senin vazifen zaten, insan olmak vazifen, şunu yapmak, bunu yapmak vazifen bunun üzerine ne söyleyeceksen söyle diye haklı olarak bir eleştiri yapıyoruz. Şöyle bir dışarıdan kendime baktığım zaman şunu hissediyorum: islami değerler hayat felsefemin orta yerine gelmiş, yani bir meseleye bakarken genellikle İslami açıdan bakıyorum. Gençken bu biraz daha milliyetçilik istikametindeydi. Milliyetçiliğimizin mahiyeti giderek değişti, dönüştü. Şimdi onların yerine daha ziyade İslami hakikatler kaldı. Bu bir dindarlık gösterisinden ibaret değildir. Meseleye bakarken Kur-an’da vaaz edilen temel değerlerden yola çıkmak önemlidir” dedi.
 
Konuşmasında Ahmet Altan’ın yazdığı bir köşe yazısına da atıf yapan Alkan şöyle devam etti: “ Ahmet Altan gazetesinde bir yazı yazdı. Orada diyor ki; Müslümanların genel ahlak anlayışı, genellikle cinsellikten ibaret, diyor. Halbuki Müslümanların çok güzel bir kavramı var, diyor. Kul hakkı diye bir kavramı var. Şu kul hakkını bir ciddiye alsalar, diyor. Bunu hayatlarının orta yerine koysalar, diyor. Biz solcularla veya dinsizlerle yani dinsiz ve solcu oldukları halde ahlaklı davranmak lüzumunu hisseden kişilerle ne kadar müşterek bir hareket sağlaması olacak. Tabi hoş laf, güzel laf, kısmen doğru ama şunu bilmiyor; Müslüman olmak zaten kul hakkı şuuruna yükselmiş olmak demektir. Yani biz kendimize müslümanız dediğimiz zaman Müslüman olmuş olmuyoruz. Biz bu ahlakla ahlaklandığımız zaman Müslüman olmuş oluyoruz. Hem bu şuurda kalmış olduğumuz zamanlarda Müslüman olarak kalıyoruz. Müslümanlık benim anladığım kadarıyla insanın tabiatına karşı giriştiği mücadeledir. Yani nefsimiz bize güzel şeyler söyler, nefse hoş gelen şeyler söyler, nefis mücadelesi veririz. Becerebildiğimiz kadar beceririz. Allah neticede bu imtihanı verenlerden eylesin.” Dedi.
 
Daha sonra yapılan anayasa değişikliği ve yargıda yaşanan olaylar ile ilgili olarak sorulan bir soruya cevap veren Alkan konuşmasını şöyle sürdürdü: “ Bu anayasa nasıl düzelir? Yeni bir anayasa yazılarak düzelir. Başka türlü düzelmez. Çünkü bizde bu türlü esaslı düzenlemeler bir darbe sonunda olur. Bakın biz bu akşam burada toplandık. Akşam eve gittiğimizde annemiz, eşimiz nerde kaldın? diye sorduğunda, derneğe gittik, sohbet ettik, diyeceğiz. Doğruyu söylediğimiz durumda vicdanımız bir şekilde zehir vermeyecek. Yani ekşi yemedim ki dilim kamaşsın diye bir söz var. Ama  bu adamlar ekşi yiyorlar ve bu adamların için iki ihtimal var. Bir, ya yaptıkları şeyin yanlış olduğunu biliyorlar ve içten içe ruhlarını zehirliyorlar. İki, bu adamlar yaptıklarının ne olduğunu bilmeyecek kadar cahiller. Böyle bir şey olabilir. Cenab-ı hak diyor ki: biz onların kalplerini kararttık. Hakikate erişebilmek için bütün fiziki imkanları yerinde iken bile hakikati algılayamıyorlar. Neticesine gelelim; bu iş böyle yürümez düzenleme yapılır. İstediği yere bir kanun çıkartır. Olmadı yeni bir anayasa yaparız. Yeni bir seçim yaparız. Bu meclisin artık anayasa yapma imkanı kayboldu. Bunu cumhurbaşkanı söyledi, doğru söyledi. Ama cumhurbaşkanının her doğruyu söylememesi lazım. Doğruyu söyleme zamanı yanlıştı. Bunu da ben söyledim bu doğrudur. Ama cumhurbaşkanının söylemesine rağmen zamanı doğru değildir.” Dedi.
 
Ayak oyunları II. Meşrutiyet  döneminde de var mıydı?  Şeklindeki soruya ise Alkan şu cevabı verdi: “ Gayet tabi vardı. II. Meşrutiyetden önce de vardı. Tezakir’i okumanızı tavsiye ederim. Ahmet Cevdet Paşa. Abdulmecid ve Abdulaziz döneminde olup biten siyaset kavgalarını anlatıyor. Sanki bugün olup biteni anlatıyor gibi. Okuduğunu soyut düşünemeyen, ders çıkaramayan başkalarının, tecrübelerinden yararlanacak kadar akıllı olmayan toplumlar; görerek, gözü ile inanan toplumlar, başına bir şey gelmeden onun kadir kıymetini bilmeyen toplumlar, sosyal olayı sonuna kadar tüketerek dönüşünü tamamlıyor.  Yani demokrasi kurumlarına inşallah bir gün geçeceğiz. Ne zaman geçeceğiz bütün kazıkları yedikten sonra. Halbuki buna gerek yok. Biz nelerin olabileceğini biliyoruz.” Dedi.
 
Ülkenin bölünüp bölünmeyeceğine ilişkin bir soruya verdiği cevapta, ülkenin bölüneceğine inanmadığını söyleyen Alkan şöyle devam etti: “ Ülkenin bölünmez bütünlüğü konusundan ben Türkiye’nin sınırlarının genişleyeceğini düşünüyorum, parçalanacağını değil. Çünkü 2023e kadar istikrarla gidersek inşallah Türkiye genişler. Bu topraklarımız artar manasında değil, nüfusumuz artar . Türkiye zaten şuanda Suriye’ye doğru genişlemiş durumda, Kuzey Irak’a doğru da genişlemiş durumda, Türkiye, Gürcistan’a doğru genişlemiş durumda. Hudutların ötesinde Türkiye etkinlik kazanıyor. Eğer bu süreyi huzur içerisinde mantıksızca hatalar yapmaksızın, iç savaş ve darbe gibi şeyler olmaksızın geçirirsek bölünmez genişleriz. Ben bu konuda iyimserim. Yani Türkiye keçeyi sudan çıkaracak diyorum. Türkiye köylülüğünün üstesinden geliyor, diyorum. Bu işi de diğer toplumlara göre baya daha az ateşle atlatıyor, diyorum. Bu çok önemli bir şeydir. Çünkü bizim siyasi tarzımızı yakından ilgilendiriyor. Demokratikleşmenin en hızlı yükselişini de kısmen izah eder. Köylülüğü tasfiye edemeyişimizi bunun hakkından tam gelemeyeşimizi de izah eder. Çünkü bu sürecin tam zirvesini geçmişiz artık inişe doğru gelişeceğiz. Mesela şuanda Türkiye’de şehirde yaşayan nüfus %75 lere gelmiş. Tarımda kalan nüfusumuzu tam istihdam durumuna getiremiyoruz. Tarımın mekanizasyonu, tarımın yeniden organize edilme hususu konusunda Türkiye biraz zaman kaybediyor. Yani güney doğu problemini, bu manada, problem olarak görmüyorum. Türkiye’de ekmek çoğalırsa, Kürdün dünyada kendisini en rahat hissedeceği yer her zaman Türkiye olmuştur. Çünkü Türkiye, Kürdün de vatanıdır. Türkiye, Ermenilerin de vatanıdır. Yani böyle bir Türkiye dışarıdan nüfus almalıdır. Türkiye Rumun da vatanıdır. Ben kısaca iyimserim efendim. İnşallah öyle olur.

Yazar programın sonunda kitaplarını imzaladı.

 Ahmet Turan Alkan’a  ÜNDER ve ÜNSEV tarafından yayınlanan kitaplar ile Süleyman Berk tarafından Hattat Mustafa Rakım Efendi hakkında hazırlanan kitap ve Osman Doğan tarafından hazırlanan “Karadeniz’de Bir Boğaziçi Ünye” isimli kitabı hediye edilmiştir

23.3.2010 00:00:00
Hit: 532