Anasayfa
ANASAYFA DETAYLAR

Zenci Musa'ya bir dikili taşı çok gördük!

Bu haftaki konuğumuz tarihi romanları, kültür ve medeniyet üzerine yazdığı kitapları ile tanıdığımız Mehmet Niyazi Özdemir idi. Bir ömrü ilmi çalışmalara vakfeden Özdemir yayınladığı romanlarda gerçeği araştırıp yazması ile bilinmektedir. Kitabını yayına hazırladıktan sonra konunun geçtiği bölgeye gidip aylarca, yıllarca o bölge hakkındaki bilgilerin sağlamasını yapmaktadır bir bakıma.
            Mehmet Niyazi Yemen’i anlattı. Yemen’den Osmanlı’nın ayrılışını ve hüzün yıllarını. Şeyh Sunusi hazretlerini ve Zenci Musa’yı. Devlet-i Al-i Osman’ın bekası için yurdundan, yuvasından, ana-babasından ayrılan Zenci Musa’yı.
            Zenci Musa’nın hikayesi şöyle:
            Aslen Sudanlı olan Zenci Musa Girit’te dünyaya geliyor. Dedesi Mısır’ın Kahire şehrinde yaşıyor ve tam bir Osmanlı hayranı. Dedesi hem İslam’ı iyi öğrenmesi hem de Osmanlıyı tanıması için Musa’yı yanına alıyor. Türk Mahallesinde büyüyen Zenci Musa Türkçe’yi iyi öğreniyor. İtalyanların Trablusgarb’a saldırdığını duyunca silahını alarak Trablusgarb’a gider. Türk Subayları ve Şeyh Sunusi hazretlerinin başlatmış olduğu mücadeleye gönüllü olarak katılır ve Osmanlıya hizmeti böylece başlamış olur. Ömrü boyunca nerede bir sıkıntı olsa Zenci Musa’da orada idi. Zenci Musa ve arkadaşları, fedakarlık dolu hayatları ve feragat timsali kişilikleriyle adeta bu toplumun vicdanı oldular. Mehmed Akif Ersoy’un “Eşref Bey’in emireri Zenci Musa , Omuzundan arşa yükseldi nebi İsa..” diyerek Safahat’ına dahil ettiği Zenci Musa sadece Safahat’ta değil hepimizin gönlünde başköşede ağırlanmaya layık bir kahramandır.
            Zenci Musa ömrünün son demlerinde gündüz Galata Gümrüğü’nde hamallık yaparak gece Milli Mücadele için Anadolu’ya silah kaçırırdı. Özbekler tekkesinde veremden ölen Zenci Musa için bu millet maalesef mezarına bir taş dikmeyi bile çok gördü.
            “BU İŞ DAHA BİTMEDİ...”
İşgal kuvvetleri komutanı General Harrington, İstanbul’da Galata gümrüğünü gezdiği sırada, kendisine “İşte 300 bin altını Yemen’e kaçıran Zenci Musa bu” denildiğinde hemen onun yanına gider ve şöyle der: “Eğer bizimle çalışırsan seni altına boğarım.” Zenci Musa’nın bu sözlere karşı verdiği cevap, bir kişinin değil; haysiyetin, asliyetin, şahsiyetin ve bin yıldır İslam Medeniyetine bayraktarlık yapmış bir milletin cevabı idi: “Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var: Devlet-i Osmani, bir bayrağım var: ay-yıldızlı bayrak, bir kumandanım var: Eşref Bey. Bu iş daha bitmedi, sizinle mücadelemiz devam edecek...” Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki “anlamak” fiili mana yükünü, ancak 2,5 milyon şehitle, 2,5 milyon hayatın sönüşüyle bitirilmiş Birinci Dünya Savaşının sona erdiği günlerde, işgal edilmiş bir İstanbul’da, “Bu iş daha bitmedi” diye düşünebilen ve bunu işgalcilerin en yüksek rütbelisinin yüzüne haykıran bir adamı anlayabilirsek devam ettirecektir. Zenci Musa, Trablusgarp’tan Balkan Savaşına, Çanakkale’den Kudüs’e, Yemen’den İstiklal Harbine kadar yangın neredeyse oraya koşmuş bu millet için canla başla mücadele etmiş bir yiğitler sultanıdır.

Zenci Musa’yı bize tanıtan, onu yazmayı, onun yaptıklarını, bizlere aktarmayı en mukaddes bir görev bilen Mehmed Niyazi Bey’dir. O, büyük işlerin ancak, büyük potansiyel sahibi insanların birlikte çalışmasıyla başarılabileceğini çok iyi bildiği için, bize sunulan kronolojik kalıplara itibar etmemiş, tarihimizin arka planına ve yapıcılarına ışık tutarak ufkumuzu genişletmeye çalışmıştır. Sergiledikleri fedakarlıklarla tarihimizin yapıcısı olmuş insanlara haklarını teslim etmek, onlara düşünce dünyamızda layık oldukları yeri vermek hepimizin görevidir.
Mehmed Niyazi Bey’in büyük gayretleri olmasa, tarihimizin sayısız ve isimsiz kahramanlarından olan Zenci Musa’yı, Mamaka Mustafa’yı, Mihrali Bey’i, Üsküplü Osman’ı, Uşaklı Mehmed Baba’yı, Oğuz Amca’yı tanıyamayacaktık.

10.5.2009 00:00:00
Hit: 529