Anasayfa
ANASAYFA DETAYLAR

Sanatta bir zirve, Hattat Mustafa Rakım Efendi

Ünyeli Hattat Mustafa Rakım Efendi hakkında, üyelermizden Sabri Bacacı'nın hazırlamış olduğu araştırmayı hemşehrilerimizle paylaşıyoruz. 

Hattat Mustafa Rakım Efendi, Ünyeli Mehmed Kaptan’ın üç oğlundan en küçüğüdür. 1757 senesinde Ünye’de doğdu. 1826 senesinde İstanbul’da vefat etti. Büyük ağabeyi baba mesleği olan kaptanlık, küçük ağabeyi olan İsmail Zühtü ise, gençliğinde İstanbul’a gelip ilim tahsiliyle meşgul olmuş ve Hattat Ahmet Hıfzı Efendi’den icazet alarak devrinin önemli hattatlarından biri olmuştur.

     Küçük yaştan itibaren ilim tahsiline başlayan ve medrese tahsili gören Mustafa Rakım Efendi, hattat olan ağabeyi İsmail Zühtü gibi İstanbul’a gelerek hüsn-i hat ve resme çalıştı. Sülüs ve nesih talimlerini zamanın hat ustası Eğrikapılı Mehmet Rasim Efendi’nin talebelerinden Ahmet Hıfzı Efendi ve onun öğrencisi Derviş Ali Efendi ile ağabeyi İsmail Zühtü Efendi’den aldı. Yazının her nevinde, bilhassa celi sülüste ve ressamlıkta maharet kazandı. Mustafa Rakım Efendi önceleri hocası ve ağabeyi olan İsmail Zühdi Efendi’nin yolunda yürüdü. Onun vefatından sonra kendisine mahsus yazı üslubu ile eser vermeye başladı. Dönemin büyüklerinin çocuklarına yazı talim etmek vesilesi ile Yazıcı Mehmet Efendi ve Reisülküttab Raşid Efendi gibi devlet ricalinin ileri gelenleri ile münasebet hâsıl etti.

     Reisülküttab Ratıb Efendi aracılığı ile Sultan Üçüncü Selim’in tasvirini yapması emri ile huzur-ı Şahane’de bulunma şerefine nail oldu. Tasvir yapılıp arz olunduğunda müderrislik ruusu ile taltif edildi. Daha sonra Sikke-i Hümayun Ressamlığı ve Tuğra-yı Hümayun’un tanzimine memur edildi. Sultan Mahmud’un şehzadeliğinde de onun yazı hocalığına tayin edildi.

     Osmanlı devrinde fevkalade bir gelişme gösteren hat sanatının gerçek dâhilerinden biri de Mustafa Rakım’dır. Onun zamanında kadar Şeyh Hamdullah ve Hafız Osman isimleri dillerde dolaşırken Rakım’ın gelişi ile bu efsaneler bitip, onların yerini Rakım almıştır. Onun bu sanattaki mevkii ve dehası bugüne kadar henüz aşılamamıştır.

     Rakım celideki ustalığını Hafız Osman’a borçludur. Önceleri sülüs ve nesih yazılarını incelemiş eline geçirdiği yazılarına ve murakkalarına bakarak bu yazıları tıpkı onun kadar güzel yazmıştır. Usta bir hattat olan ağabeyinin yazılarını da incelemiş ve bütün bu ince tetkiklerden sonra ressamlığın da verdiği dikkat ve titizlikle celi sülüs yazıyı sülüs güzelliğinde yazmaya muvaffak olmuştur. Yazıda belli kalınlıktan sonra harflerin tenasübünde bir türlü sağlanamayan ölçüyü bulmuş, padişah tuğralarına hat ve şekil yönünden ideal güzelliğini vermiştir. Bu başarıya bugüne kadar hiç kimse ulaşamamıştır. Celi sülüs, estetik değerler bakımından kemale onun sayesinde kavuşmuştur. Düzensizlikten, atıl ve durgun bir görünümden sıyrılarak canlı bir varlık gibi dinamizm kazanmıştır. Harflerdeki gövde ve duruş güzelliği onun sanatkâr anlayışının müdahalesi ile temin edilebilmiştir.

     Onun sanat dehasını anlamak için özellikle Sultan II. Mahmut Han’ın validesi Nakşıdil Sultan Türbesi kapılarında ve içinde bulunan kuşak yazıları ile Tophane’deki Nusretiye Camii’nin kuşak yazıları ve Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesindeki kitabe ve içindeki yazılara bakmak kâfidir.

     1815 senesinde Edirne payelilerinden olup Enderun-ı Hümayun ricaline mensup ve sikke-i Hümayunu resmetmeye memur olan hattat-ı meşhur Mustafa Rakım Efendi’ye Mekke payesi verildi. Celi hatta asrın yegânesi idi.

     1817’de İstanbul, 1819’de Anadolu Kazaskerliği payelerini ihraz etti. 1822 senesinde bi’l-fiil Anadolu Kazaskeri oldu.

     24 Mart 1826 yılında yakalandığı müzmin bir felç hastalığı nedeniyle yetmiş yaşında iken vefat etti. Fatih Karagümrük’te Zincirlikuyu yakınında Atik Ali Paşa Cami-i Şerif avlusunda bulunan bir taraftan mezkûr camiinin avlusu, bir taraftan Esma Hatun menzili, bir taraftan Ünzile Hatun menzili ve dört taraftan umumi bir yol ile mahdud ve terbian 900 zira olan ve merhumun mülkü olan arsaya defnedildi. Sonradan hamını Emine Hanım tarafından kabrinin üzerine bir türbe ile yanında bir medrese inşa ettirildi.

     Türbe bugün hala ayakta olup ziyaretçilere açıktır. Medrese ise bazı kalıntıları dışında mevcut değildir. Türbe ve medreseyi içine alan bahçe ise duvarlar ile çevrilidir.

     Türbesinin dışındaki celi sülüs kitabede

     “Sabıka sadr-ı Anadolu ve hâzini kelamürrabbani Hattat Mustafa Rakım Efendi ruhu için fatiha.

     1241 Ketebehü Mustafa Rakım” yazılıdır.

     Bu kitabenin ölümünden sonra onun şakird-i hassı ve türbedeki komşusu Haşim Efendi’nin yazıp üstadının ketebesini koyduğu mervidir. Bu rivayetin hilafına olarak kitabeyi Rakım bizzat yazıp vefatından sonra tarihini Haşim koymuş ise her hangi bir itiraza mahal kalmaz. Bunun muteber bir vesika ile ispatı lazım gelir ki, bu da merhumun sülüs celide selefleri ve halefleri hatta muasırları içinde benzeri bulunmayan büyük bir üstat olduğudur.

     17.04.2009

     Sabri Bacacı

     Arşiv Uzmanı 

(Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü

Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı

Sultanahmet/İstanbul) 

Kaynaklar:

İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar, İstanbul 1955.

Talip Mert, İkinci Mahmud’un Sanat Çevresi, İstanbul 2002.

Dr. Süleyman Berk, Hattat Mustafa Rakım Efendi, İstanbul 2003.

19.4.2009 00:00:00
Hit: 520