Anasayfa
ANASAYFA DETAYLAR

BU BİR PEYGAMBER SEVGİSİDİR!

Osmanlının yüzyıllarca ayakta kalmasını sağlayan sohbet geleneğinin devamı olarak değerlendiriyorum bu akşamı!

Efendimiz (s.a.v)’i ne kadar örnek alıyoruz sorusunu kendimize ne kadar soruyoruz.  Neden özellikle son 20 yıldır Müslümanlar ekonomik açıdan gelişiyor ve  zenginleşiyor. Evimiz, arabamız, yatımız, katımız olmaya başladı. Bunlar önemli şeyler. Fakat Efendimizin (s.a.v.) hayatını incelediğiniz zaman hiç elinde mal biriktirmediğini, servet namına bir şey kazanmadığını ve eline geçenleri de dağıttığını görüyoruz. Hz. Hatice (r.a.) validemiz bütün servetini onun emrine vermiş ve vefatında neredeyse aç vefat etmiştir. Bu kadar serveti Allah (c.c.) yolunda harcamış insanı Allah (c.c.) dileseydi, ona çok nimetler, dünya nimetleri verebilirdi. O (r.a.) bunu istememiş hiçbir şekilde. Hani “Uhud dağını iste Habibim (s.a.v) arkandan altın olarak akıtayım” hadis-i kutsiden bahsedilir. Kainatın gelmiş geçmiş en büyük insanı “levlake levlak lema halaktul eflak” sırrının “vema erselna ke illa rahmeten lil alemin” ayetinin muhatabı. Bütün bunların kendisine verildiği bir peygamber dünyada dünya nimetlerine aç ve bunu talepte etmiyor. Dolayısıyla hep kendime sorarım, ne kadar Efendimizi (s.a.v)  örnek alıyoruz? Bir gece aç yattık mı? “Ahir zamanda benim bir sünnetimi ihya edene yüz şehit sevabı verilir.” Rasulüllah’ın (s.a.v) sünnetini yaşama konusunda ne kadar hassasız, kazandığımızı nasıl harcıyoruz?
Bir misali örnek verelim. Hindistan Müslümanlarının manevi lideri merhum Hasan en-Nedvi Efendimizi (s.a.v)  hayatı boyunca örnek almış bir insan. Hayatı boyunca hasır üstünde yatmış sırf Efendimiz (s.a.v) öyle yattı diye! Efendimiz ne yediyse onun gibi  yemiş, onun gibi giyinmiş, her haliyle Efendimizin (s.a.v) hayatını yaşamaya çalışmıştır.
Osmanlının yüzyıllarca ayakta kalmasını sağlayan sohbet geleneğinin devamı olarak değerlendiriyorum bu akşamı! Tarih boyunca Türk milletinin Efendimizin (s.a.v) anladığı kadar bir başka milletin anladığını zannetmiyorum. Çünkü ecdadımız Peygamber Efendimizin (s.a.v) bakışını, onun hayatını örnek alışını incelediğimiz zaman muazzam bir tablo çıkıyor.
Allah dilerse sizi ortadan kaldırır kendi dinine sahip çıkacak yolunda mücadele edecek, kınayanın kınamasına aldırmayan bir topluluk getirir. Bunlar kıyamete kadar Allah yolunda cihat ederler, şehit olurlar. Tekrar tekrar şehit olmak isterler. Bu manadaki ayette Türk milletinin bu ayetin muhatabı olduğuna inanıyorum. Çünkü Allah (c.c.) ashabı kiramın ve dört halifenin hemen akabinde bu emaneti bize vermiş, bizler de bin senedir bunu devam ettiriyoruz. Dünyada en kalabalık Müslüman millet yüzde doksanla Türk milletidir. Araplarda adları Hasan, Mehmet, Ahmet fakat Müslüman değiller ve yüzde kırk civarında Hıristiyan Arap var dünyada! Selçukluyla başlayan Karahanlılar ve Osmanlılarla devam eden silsilede Efendimizin (s.a.v)  hayatı, hayatımızın mihberi olmuştur. Mevlid-i şerif bunun en güzel örneğidir. Süleyman Çelebi yazarıdır. Süleyman Çelebi mevlid-i şerifi yazmasının hikayesini okuduğunuz zaman Peygamber (s.a.v) sevgisinden başka bir şey değildir.
Ahmedi Bilcan ve Mehmedi Bilcan kardeşler Gelibolu da Muhammediye kitabının yazarlarıdır. Türk milletinin peygamber sevgisini anlatmak bakımından misal olmuştur. Mehmedi Bilcan hz. Gelibolu’da yaşamış 1300’lü yıllarda bir mağaraya çekilmiş yedi sene boyunca hiç çıkmamış ve bütün hedefi Peygamberimiz (s.a.v) için bir şiir yazmak. Yedi sene boyunca çalışıyor ve kitabı bitiriyor. Orijinal nüshasını zamanın şeyhülislamına Edirne’ye gönderir. Gönderdiği kişiye “bu kitabı şeyhülislam alıp kenara koyar ve sonra bakarım derse şu zarfı o zaman ona ver” diyor. Şeyhülislam aynen düşündüğü gibi yapıyor ve Mehmedi Bilcan bunu da gönderdi diyerek zarfı verir. Zarfı açan şeyhülislam kitabın basımı için hemen basılıp dağıtılsın emrini verir. Zarfta ne yazdığını açıklar. Ben bu kitabı yazarken yedi sene boyunca hiç balıketi yemedim.  Gelibolu’daki mağara denizin dibindedir. Burada şu mana çıkıyormuş. Ben bu kitabı yazarken yedi yıl kendi zevcemle beraber olmadım. Bu demek ki kendini Allah Resulüne (s.a.v)  vermiş ki hiçbir dünya nimetiyle işi olmamış. Bu bir peygamber aşkıdır. Böyle bir ümmet bizim milletimiz.
22.3.2009 00:00:00
Hit: 531