Anasayfa
ANASAYFA DETAYLAR

Beyoğlu Sohbetleri´nde Lütfi Özşahin´i Ağırladık

üNDER Beyoğlu Sohbetleri'nde 14.12.2018 Cuma akşamı konuğumuz Dinler Tarihi ve Siyaset Felsefesi alanlarında çalışmalarıyla tanınan Dr. Lütfü özşahin oldu. Türkiye'nin Ortadoğu politikaları, bilhassa İsrail ile ilişkilerin konu edildiği programda özşahin'in konuşmalarından satır başları şöyleydi:

 

"Kanımca Türkiye millete rağmen İsrail’i ilk tanıyan, onunla gereksiz sıkı fıkı ilişkiler kuran İslam ülkesi olarak ta başlangıçtan itibaren dış politikada en büyük hatalardan birini yapmıştı. 

 
Gerçi bölgede ki, bazı uşak Arap rejimleri de özellikle Arap İsrail savaşları sonrası Türkiye’den farklı davranmadılar.  Bazı monşerlerin efendim o zaman soğuk savaş koşulları vardı, realpolitik durum bunu gerektiriyordu şeklinde savunma yapacaklarını bilmiyor değilim. Ancak derin bir tarihsel, siyasal, stratejik analiz yapıldığında bu savunmaların lafı güzaftan başka bir şey olmadığı, gerçekte bütün yapılanların İsrail’in yayılmacılığına hizmet ettiği kendiliğinden anlaşılacaktır. 
 
Bugün Türkiye;  beğenelim beğenmeyelim, bütün eksikliklerine rağmen, one minute ve İsrail’le ortak tatbikatların iptal edilmesiyle beraber, İsrail’e karşı sesini yükseltecek konuma gelmiştir. Bu kesinlikle hem İslam dünyası hem de Türkiye için, hatta tüm bir insanlığın selameti adına iyi bir gelişmedir. Zaten Türkiye’ye ve bu milletin tarihsel yürüyüşüne yakışan da budur. 
 
Zira Türkiye, bırakın sadece bölgedeki kutsal yerlerin korunmasını, stratejik olarak da, bölgede nükleer güç olan İsrail’in yayılmacı politikalarına izin veremez, vermemelidir de. Neden?  çünkü İsrail devlet politikası,  Talmud ve Siyonist kökenli siyasal aklı sadece Filistin’in parçalanmasını değil,  bölgedeki tüm İslam ülkelerinin parçalanması, yok edilmesi, bu başarılamazsa en azından kolonize edilmesi, küçültülmesi konseptine oturmuştur da ondan. 
 
Bu benim kuru bir iddiam değildir. Dünyadaki tüm İsrail ve Yahudilik uzmanları bu gerçeği yakinen bilir ve itiraf ederler. Bu bağlamda içimizdeki İsrail’in savunucuları olan Kripto Yahudilerin Türkiye Batı’dan uzaklaşıyor, Türkiye’nin ekseni Doğuya kayıyor şeklindeki yaygaraları , Türkiye’nin hafif de olsa Gazze katliamları dolayısı ile İsrail’i açıkça eleştirme cesareti gösterebilmiş olması ve İslam ülkeleri ile olumlu ilişkiler kurabilmesi nden kaynaklanmaltadır. Bundan dolayı bu eleştirileri hükümetin ciddiye almaması gerekir. Zira Türkiye’nin dış politikası yıllarca edilgen, ideolojik, emperyal ülkelerin çıkar çatışmalarından kaynaklanan boşlukları doldurma, ondan faydalanma konseptine oturtularak,  Türkiye gerçekte bilinçli olarak küçültülmüş ve etkisizleştirilmiştir. 
 
Bugün Türkiye’nin artık eskisi gibi monşer siyasal aklına dayanan, bu topraklara ve iklime yabancı, milletin sosyal muhayyilesini(social imagination) siyasal aklını yansıtmayan bir dış politika anlayışını sürdürme lüksü kalmamıştır.  Keza Türkiye’nin bütün çıkarlarının Batı ve ABD eksenli bir dış politika anlayışından geçtiği şeklindeki, klasik monşer savı koskoca kuyruklu bir yalandan başka bir şey değildir. 
 
İtiraf edelim ki, ya büyüyeceğiz yani tarihin ve coğrafyanın bir dayatması olarak Osmanlı’nın hinterlandına sahip çıkacağız, ya da İsrail’in hayal ettiği ve bu uğurda amansız çaba sarf ettiği gibi küçülüp, parçalanıp yok olacağız. İşte Türk dış politikası asla bu ikilemi hafızasından çıkarmamalıdır. öyle ki, Bosna’da, Bakü’de, Bağdat, Kerkük, Musul ve Kırım'da etkin ve yetkin olmayanın Türkiye’nin sınırlarını koruması oldukça zordur. Zira resmi değil ama Türkiye’nin stratejik sınırları en azından yukarıda sözünü ettiğim coğrafyalardan başlamaktadır.
 
Dünya ve İsrail basınını iyi takip edersek konunun ne derece ciddi olduğu kendiliğinden anlaşılacaktır. İsrail’in bazı politikacıları açıkça bölgedeki tüm Müslümanların yok edilmesinden bahsetmektedir. 
 
öyle ki, bu politikacılardan İsrail Evim(İsrael Our House. İbr. Beyt-enu) Partisinin katil ruhlu lideri Avigdor Lieberman seçim çalışmalarında Mescid’i Aksa’nın yakılıp yakılmasını ve bölgedeki tüm Müslümanların katledilmesini hiç çekinmeden açıkça dünya kamuoyu önünde ilan etmişti. Dikkat edin bu parti İsrail’in dördüncü büyük partisidir. Gerçi diğer büyük partilerin şuur altı yapıları A. Lieberman’dan farklı değildir ancak onlar maslahat icabı çok açık konuşmazlar o kadar. 
 
Bu bağlamda Türkiye eğer bölgede etkin rol alacaksa kesinlikle İsrail’in yayılmacı ve katliamcı politikalarını eleştirmeye devam etmelidir. Hatta sayın başbakan sadece konuşma esnasında değil İsrail’in nükleer silahlarını bizzat BM güvenlik konseyinde gündeme getirilmelidir. Yani İran’ın nükleer güç olmasına karşı çıkılırken İsrail’in nükleer silahlarının niçin gündeme getirilmediği uluslararası platformda kesinlikle bizzat Türkiye tarafından gündeme taşınmalıdır. Zira Filistin, hatta İsrail’in tüm tapularını arşivinde barındıran Türkiye’nin bunu yapmaya herkesten daha fazla hakkı ve yetkisi vardır."
28.12.2018 00:00:00
Hit: 529