Anasayfa
ANASAYFA DETAYLAR

101. Senesinde Kût-ül Amâre´yi Konuştuk

üNDER Beyoğlu Sohbetleri'nde 12.05.2017 Cuma akşamı konuğumuz, İngiltere Exeter üniversitesi Strateji ve Güvenlik Bölümü’nden Ortadoğu uzmanı-akademisyen Tallha Abdulrazaq, 101. sene-i devriyesi münasebetiyle Kût-ül Amare muharebesini anlattı. 

İngiltere'den gelerek bir kez daha konuğumuz olan Tallha Abdulrazaq Kût-ül Amare muharebesi hakkında şöyle konuştu:

"Tekrar davet ettiğiniz için teşekkür ederim, dinlemeye gelen herkese de ayrıca teşekkür ederim. Bugün Kût-ül Amare'den bahsedeceğim. Sizleri teknik askerî detaylarından çok bahsederek sıkmak istemiyorum. İlk olarak Kut Savaşı'nı anlatacağım. İkinci olarak, Osmanlı ordusunun bir imparatorluk ordusu olarak orginazsyonundan bahsetmek istiyorum. Nasıl çok farklı etnik grupları içinde barındırıyordu ve savaştan sonra bilhassa Irak cephesi ile ilgili olarak bu askerî yapıya dair düşünceler ne durumdaydı, bunlardan bahsedeceğim. Kût Savaşı başladığında İngilizler Irak'a ilk geldiğinde, Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında, Irak'ın güneydoğusunda El Fav denen bir bölgeye konuşlandılar. Orayı korumakla görevli olan (Sakallı) Nurettin Paşa idi. O da Halil (Kut) Paşa'nın kumandası altında idi. Nureddin ve Halil Paşaların da üstünde bir Alman komutan, Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa var idi. İngilizler geldiğinde ilk plan onları o bölgede tutmaktı, geciktirmekti. Lojistikleri kuvvetli idi çünkü. Nureddin Paşa dayanamdı ve Basra'yı kaybetti, Nasıriye'yi ve Kut'u da kaybetti. Geri çekilmeye başladı ve Bağdat'a yaklaştı. İngilizlerin planı Bağdat'ı ele geçirmekti. Bağdat'ın önemli olmasından ziyade güçlü bir propaganda malzemesi olabileceğinden böyleydi. çünkü İslam tarihi bakımından önemli ve müslümanların mevcut olduğu bir yer. İngiliz General Townsehend 20.000 kişilik bir birlik ile geliyordu. 

O zaman Bağdat'a yaklaştıkça lojistik zinciri sıkıntıya düşmeye başladı. Nureddin Paşa Bağdat'a yaklaştıkça lojistik açısından O'nun işine gelmeye başladı. Büyük bir Osmanlı şehri çünkü, ve oradan asker takviyesi de oluyor. Savunmanın yapılmasının ideal olduğu bir yerde 1915 Kasım'ında Nureddin Paşa L şeklinde iki cephe çizdi ve İngilizler daha önce Kut'u almak için kullandııkları taktiği uyguladılar. Gece saldırıp beklenmedik hamle yapmaya çalıştılar, fakat Nureddin Paşa bir defa bunu terübe ettiğinden tekrar edeceklerini düşündü ve çok iyi hazırlanarak birçok hendek şeklinde mevzi ve siperler hazırladı. Oradaki bir tepeye de topları yerleştirdi. İngilizler gece çok kayıp verdi ve yollarını da kaybettiler, mevzilerin içine düştüler. Hücumbotlarını çağırsalar da tepedeki toplar ile Nureddin Paşa engelledi. 3 günlük bu zor çatışmada iki taraf da yaklaşık beşer bin asker kaybetti. Birbirlerini bilmeden iki taraf da aynı zamanda ateşi kesme kararı aldılar. 

General Townsehend her zaman lojistik zincirini düşünüyordu. Basra'ya doğru çekilip lojistiği güçlendirmek ve sonra tekrar Bağdat'a saldırmak istedi. Ama üstleri izin vermedi. Böylece Nureddin Paşa İngilizlerin geri çekildiğini anlar anlamaz, İngilizlerin peşine sürdü. Kut'ta İngilizlerin kalan askerleri vardı ve Aralık başı Kut'a vardılar. Bu sırada Nureddin Paşa'nın onların peşinde olduğunu fark ettiler. Mareşal Goltz, hemen Halil Paşa'ya haber verdi ve pşinde oldukları düşmanı çökertme kararı alındı. Halil Paşa, Nureddin Paşa ve 19.000 askerine  yardım edecekti. İngilizlerin ise burada 11.000 askeri vardı. İngilizler Nureddin Paşa'nın kuşatma yapabilecek sayıda askeri olduğunu anladığında, General Townsehend atlılara güneye kaçmalarını söyledi. Nureddin Paşa'dan önce yaklaşmıştı ki onlar kaçmayı başardı. Von der Goltz şehre saldırmalarını istedi. Nureddin Paşa 3 hücum etti fakat bunlarda başaramadı. 8.000 İngiliz vardı Kut'ta 19.000 kişiye karşı fakat defans yapan her zaman avantajlıdır. Askerî ilimlerde bilinir ki başarılı bir kuşatmada taarruz yapan birlikler müdafa edenlerin en az 3 katı kadar olmalıdır. Nureddin Paşa'nın bu açıdan 5.000 askeri eksikti diyebiliriz. General Townsehend sürekli çıkmak için destek istiyordu. İngiliz komutası üse Osmanlı ordusunda bu kadar askerin orada tutulması ve oyalanması isteğindeydi. çünkü birçok cephe var. General Towsehend Londra'ya yazdığı raporda 1 aylık yiyecek kaldığını söyledi -ki 4 aylık kalmıştı-. Böylece kurtarmak için, o bölgede İngilizler'den başka bir ordu teşekkül edildi. Von der Goltz Paşa bunları engellemek için Basra'dan Kut'a çıkmamaları için hendekler ve siperler oluşturdu. Buna askeri terminolojide "derinlikli savunma" denir. Tek müdafaa hattı yok karmaşık ve paralel olarak ard arda ve kademeli birçok müdafaa hatları kuruldu. Düşman geçecek bile olsa ezilir, yorulur ve azalır. 1916 Ocak'tan başlayarak Kut'u kurtarmak için 8.000 kişilik bir ordu gönderildi ve yarısını henüz yolda kaybettiler. Osmanlı ordusu tam olarak ne yapacağını biliyordu. Osmanlılarda da çok kayıp olmasına rağmen, Bağdat'a yakın olmalarından kaynaklı avantajı vardı ve Halil Paşa Bağdat'tan 30.000 civarı adamı destek alabildi. 

Bu askerlerden çoğu Türk ve Araplar'dan oluşuyordu. Bundan dolayı, İngilizler de sayıyı çoğaltmaya çalıştı, Nepalliler, Hintliler ve İngilizler den... Ocak'tan Nisana kadar ki 4 ayda 4-5 defa Kut'a asker yollanmaya çalışıldı fakat her seferinde İngilizler daha çok kayıp verdi. 15 Nisan'daki son muharabe başladı ve çok sert çatışmalar oldu. çünkü, Osmanlılar çanakkale'deki gibi büyük bir zafer kazanmak istediler. Irak'ın kaybedilmesinin zararı büyük olacaktı. Hem Suriye düşecekti hem de Anadolu her yerinden açılmış olacaktı. O yüzden Osmanlılar çok motive idi. İngilizler de 600 km lik bir lojistik zinciri hala problem teşkil ediyordu. Araç yok, motor yok, genelde atlar kullanılıyor o dönem. Yollar da iyi değil. İngilizler Fav'dan Bağdat'a çok kötü 600 km lik bir hat. İngilizler yoruldu ve askerler bıkkındı.Tüm bunlar,  Kut'un dışındaki yenilgilerine sebep oldu. 26 Nisan'da General Townsehen durumun umutsuz olduğunu anladı ve ateşkes önerdi. çünkü Yenildiğini gördü. 8.000 yorgun adamla Kut'ta tek kaldı. Bu sırada Lawrance Halil Paşa'yı para vererek o zamanın iki milyon sterlini (şimdinin yaklaşık yüz milyon sterlini)  karşılığında kandırmaya çalıştı. İngilizler Kut'taki askerlerin teslim edilmesi karşılığında Mezopotamya bölgesinde savaştan çekileceklerini de beyan ettiler. Osmanlı idaresi tabii ki bunlara inanmadı. Enver Paşa bunları reddetti. İngilizleradeta bütün kartlarını oynadılar, başka çareleri kalmadı. General Townsehend de Kut'tan çekilip serbest bırakılmayı  teklif etti fakat bu da reddedildi ve teslim olmak zorunda kaldı. Osmanlı sadece Kut'ta bulunan 8.000 askeri almış olmadı daha önceki esirlerle de birlikte 12.000 civarı asker esir aldı. Halil Paşa İngilizlere askeri malzemeler karşılığında savaş esirlerinden geri vermeyi teklif etti. İngilizler de bunu kabul etmedi. Bu tüm askerler mecburen Basra'dan Halep'e yürütüldü. Yemek ve taşıma unsurları çok sınırlıydı ve yürüdüler. Halep'e geldiklerinde binlercesi açlık, hastalıktan ölmüştü. İngilizler savaş suçu işlendiliğini iddia etti. Fakat Halil Paşa teklifini yapmıştı zaten, elinden başka bir şey gelmezdi, yani düşman esirlerini cephenin ortasında serbest bırakamazdı. Bağdat'a götürse halk linç ederdi ve tüm esir kampları Suriye'de idi. 

Peki burada Kût muharebesi kazanılmasına rağmen Osmanlı bu bölgeyi niçin kaybetti?  çünkü bir muharebede kazanmak yetmiyor. Hatta çanakkale cephesinde galip olmak bile Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'nda kaybetmesini engelleyemedi. Kût Anadolu'dan daha uzak bir yerde idi İngilizler dersini aldı. Nisan 1916'dan Şubat 1917'e kadar atanan yeni kumandan hataları öğrendi, lojistik sıkıntısını giderdi ve aniden Bağdat'a gitmek yerine adım adım yol aldı. Donanmadan yardım alıyorlar, depolar kuruyorlar ve lojistik ağını örerek gidiyorlardı. Bu süreçte Von der Goltz Paşa da ölmüştü ve o süreçte o cephede Alman bir kumandan da yoktu. Türk komutanlar var ise de ana strateji Alman ordusu tarafından yapılıyordu. Komuta zinciri sıkıntısı vardı. Ve maalesef Şubat 1917'de işgal gerçekleşti. 

Netice olarak bir kaç şey söylemek isterim. Aslında tabii ki Kut, önemli bir Osmanlı zaferidir ve son yıllarda her sene Türkiye'de anılmaya başlandığını görüyoruz. Bunun hatırlanması da gerekir ve her şeye rağmen gurur duyulacak bir zaferdir. Bilhassa Cumhuriyet dönemi boyunca, bu gibi zaferlerin bir Türk zaferi olarak görüldüğü aşikardır. Mesela çanakkale zaferi bir Türk zaferi olarak anılır. Fakat bence kavramsal olarak da bunun bir Osmanlı zaferi olarak nitelendirilmesi gerekir. çanakkale ordusunda Araplar da vardı. Kut'a baktığınızda Bağdat'a yakın olduğundan birçoğu Araplardan oluşuyordu. Tabii Kût neticesinde kaybedildi. Fakat bu neticeye rağmen bahsini ettiğimiz Kût zaferinin bizim için bir başka önemi orada müslümanlar olarak beraberce çarpışmış olmamızdır.  Burada yapılacak en mühim değerlendirme, bana kalırsa, Türkler'in ve Araplar'ın, müslümanların beraberce savaştığı ve bu muharebede sömürgeci İngiliz İmparatorluğu'na karşı malum muharebede galip geldiği gerçeğidir."

15.5.2017 00:00:00
Hit: 533