Anasayfa
ANASAYFA DETAYLAR

Türkiye Kararlı Davranarak Bölgedeki Nüfuzunu Artırmalı

üNDER Beyoğlu Sohbetleri'nde 14.04.2017 Cuma akşamı konuğumuz, İngiltere Exeter üniversitesi Strateji ve Güvenlik Bölümü’nden akademisyen Tallha Abdulrazaq oldu. Ortadoğu ile ilgili ulusal ve uluslararası politik ve askerî süreçlere dair çalışmaları ve bu alandaki uzmanlığıyla bilinen Tallha Abdulrazaq Ortadoğu’daki çatışmaları ele alarak Suriye, Irak meseleleri ve terörist örgütlenmeleri değerlendirdi. Bu bağlamda, Türkiye'nin uluslararası ve bölgesel siyasi-askeri pozisyonlarını bilhassa İran ile karşılaştırmalı olarak analiz eden konuğumuz, Türkiye'nin hesaplanmış riskler alarak ve Suriye-Irak gibi komşu ülkelerinden başlamak sûretiyle bölgedeki nüfuzunu derinleştirmesi gerektiğini belitti.

Tallha Abdulrazaq'ın konuşmasından satır başları şöyleydi:

"öncelikle beni davet ettiğiniz ve ağırladığınız için çok teşekkür ederim. Türkiye bugün Ortadoğu'daki yaygın politik ve askerî çatışmalar değerlendirildiğinde ulusal güvenlik sorunları açısından en çok muzdarip olan yahut birçok yönden sıkıntı yaşamaya aday ülkelerden bir tanesi. Bu açıdan Türkiye'nin akılcı ve kendi menfaatlerine dayalı bir Ortadoğu politikasında kararlı olması şart. Burada özellikle Suriye savaşı başladığından beri Türkiye'nin politik karar alma süreçlerinde birçok açıdan kararsızlıklar yaşandığını ve nüfuz kapasitesinin bu kararsızlıklar neticesinde daraldığını söylemek durumundayım. örneğin, Suriye Türkiye'nin uçağını düşürdüğünde direkt NATO devreye sokulmaya çalışılarak NATO  Sözleşmesi'nin 5. maddesi bile gündeme getirilebilirdi. Burada NATO muhtemelen Türkiye'ye destek vererek bir savaşın içine girmeyecekti, fakat Türkiye kendi başına da olsa yapacağı bir sınır ötesi müdahalenin uluslararası toplumda meşru görülmesini temin edebilirdi. Ve kesinlikle Türkiye bu hadiseden sonra Suriye'ye ulusal güvenliğinin ciddi tehdit altında olduğunu beyan ederek müdahale etmeliydi. çünkü bu sizin sınırınız ve müdahil olmaz iseniz boşlukları çevre devletler veya terörist örgütlenmeler dolduruyor. Nitekim öyle de oldu. Türkiye PYD/YPG unsurları ile hem de IŞİD ile karşı karşıya kaldı.

Türkiye'nin burada tam olarak kararlı bir politika benimsemediği görüldü. Bu sırada İran da sürekli olarak hem Irak üzerinden hem Suriye üzerinden destek verdiği güçlerle kendi nüfuzunu artırmaya çalıştı. Türkiye geç kalınca, Rusya tam olarak müdahil oldu. Bu sefer bir müdahalede bulunmak için birçok tarafın arasında kalmış oluyorsunuz. Böylece Türkiye artık  Rusya'yı da hesaba katmak zorunda kalmaya başladı ve yönlendirici olma kabiliyetini büyük oranda kaybetti diye düşünüyorum. Türkiye'nin savaşın başlarında askerî müdahale yaparak kendi sınırını kontrol altına alması işten bile değildi. Fakat kararsızlıklar ve risklerden kaçınma güdüsü daha sonra mecburi olarak Fırat Kalkanı gibi operasyonların yapılmasını gerekli kıldı. Bu operasyonların geç kaldığını düşünüyorum. Boyutuna göre başarılı olduğunu söyeyebiliriz, fakat ben Türkiye'nin askerî varlığının bu gibi operasyonlarda çok daha fazla olması gerektiği kanaatindeyim. Türkiye bu operasyonun mihenk noktasını El-Bab olarak belirledi ki, El Bab'ın alınması bile uzun sürdü. Tabii bu Türkiye'nin yapmış olduğu tercih gereği öSO'ya destek verecek askerî varlığının az tutulmasından kaynaklanıyor. Yoksa herkes biliyor ki Türkiye kendi başına Menbiç'i de almaya kabildir, ve bence Türiye'nin ulusal güvenliği açısından asıl mühim olan noktalardan biri de Menbiç'tir. Fakat bura ile ilgili kararlı bir duruş mümkün olamadı. çünkü Amerika ve Rusya gibi büyük güçlerin bölgedeki varlığı Türkiye'nin artık hareket kabiliyetini de sınırlandırdı. Bunun için daha erken davranılması gerektiğini söyledim. Fakat yine de Türkiye bölgede riskleri fazla olduğu gibi fırsatları da en fazla olan bir ülke. Dolayısıyla kendi menfaatleri açısından çok ince hesaplar yapıp akılcı politikalarında kararlı davranarak doğru pozisyon almalı. Bu her şeye rağmen mümkündür." 

20.4.2017 00:00:00
Hit: 522