Anasayfa
ANASAYFA DETAYLAR

Dr. İrfan Çiftçi ile 15 Temmuz´u Konuştuk

üNDER Beyoğlu Sohbetleri'nde 24.02.2017 Cuma akşamı konuğumuz, Azerbaycan yeni kültür ataşemiz, İstanbul üniversitesi İktisat Fakültesi-Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İrfan çiftçi oldu.

Tanışma merasiminin ardından konuşan Dr. çiftçi’nin konuşmasından satır başları şöyleydi:

“İstanbul bilhassa tarihi itibariyle, ilim ehli hal ehli insanların bulunduğu bir şehir. İstanbul’da cumhuriyet öncesinde altıyüz bin kadar nüfusu var iken, bin civarında da tekke var. Dolayısıyla, İstanbul’daki toplumun neredeyse tamamı, meşrebine göre buralara bağlı. Bizim klasik toplumumuzun yapısı ile de çok uyumludur. Büyüğe hürmet söz konusudur. İslamiyet ile gelen o programa da bu uygun olan bir yapıdır. örneğin, klasik Türk erlerinin, alplerinin, yiğitlikleri ve cesaretleri ile birlikte hem de romantik, hassas ve incelikleri olan bir tarafı vardı. Bu çok muteber bir karakter oluşturur. Buradan hareketle maneviyat meselesi çok önemli ve temelli bir husus.

Benim dedem medrese mezunuydu ve babam Almanya’ya gitmişti. Ben dedemle büyüdüm. Dini, ilmi, neşesi, neşvesi zengin bir adamdı. Kars’ta orayı çok güzel yaşadım. Bizim orada üç gün kadar süren aşık meclisleri vardı. 3 meclis kurulurdu. Biri gençler için davul, zurna. Bir diğer yaşlıların katıldığı mevlid, ekabir takımı için de aşık meclisi olurdu. Bu tekke kültürünün, meclisin, adabın, muaşeretin, geleneklerin aktarıldığı bir yerdi. Burada bir terbiye, töre, erkan vardı. Ben dedemi temsilen giderdim, meraklı olduğum için. O meclislerin hem musiki olarak hem anlatı olarak bir gelenekleri vardı. Mesela aşık meclisi divan ile başlar. Havanın adı da divandır, söylenen şiir tarzı da divan tarzında söylenir. Dedemin huzurunda genellikle divan okunur ve giderdi. Devamında ben orada bulunurdum. Bu gibi töresi olan, adabı olan meclisler kalmadı.

Türkiye’de bu 15 Temmuz darbesiyle gördüğümüz hadiseler ile ilgili çeşitli çözümlemeler yapıyoruz tabii. Ben Türkiye’de bu gibi bir yapının oluşmasını biraz da  yukarıda bahsettiğim gibi samimi ve kültürü olan meclislerimizin olmaması, kalmaması ile başlatıyorum. çok hızlı sosyal değişimler yaşayan bir toplumuz. Hepimiz bunu yaşıyoruz ve şahit oluyoruz. Gerçekten Avrupa toplumlarının en iyi şartlarda seksen-yüz senede yaşadığı değişimi biz yirmi-otuz senede yaşadık. Daha doksanlarda Türkiye’deki nüfusun yüzde 80 e yakını kırsal kesimde idi. Doksanlardan beridir neredeyse oran tersine dönmüş durumda. Bu kadar hızlı değişim dönemlerinde bir çığ gibi adeta içinde hava boşlukları oluşuyor. Bu boşluklar başka birtakım manipulatif güçler tarafından dolduruluyor. Sivil toplum ya da daha doğrusu medeni toplum, tabii özelliklerinden dolayı değil, insanların kendi tercihleriyle oluşturdukları ilişkiler yapılar demek –sivil ilişkiler-. İnsanların bir kökene ait olması tercihli değil mesela fakat sivil ilişkiler tercihen oluşur. Onun için bu sivil örgütlenmelerin kuvvetli olması o toplumun boşluklarını engelleyen, ortadan kaldıran bir durum. Bu çerçevede 15 Temmuz darbesine gelelim. Türkiye’de tabii birçok darbe oldu. 15 Temmuz bir defa hepsinden farklıydı. Bu hadisenin hafife alınmasını hiç doğru bulmuyorum. Darbe teşebbüsü olduğunu düşünmüyorum. Darbe olmuştur. Hem de etkileri itibariyle bütün darbelerden daha şiddetli olduğu kanaatindeyim. Bunun izleri bizim canımızdan çok daha uzun zaman çıkmayacak. Onun için teşebbüs denmesini bir hafifsenme olarak görüyorum. İliklerimize kadar sokulmuş çok vahim bir darbedir. Bununla daha ciddi mücadele edilmesi lazım. çünkü bu hadise, yerel bir şey değil. Türkiye’ye özgü bir şey de değil. Dünyada başka organizasyonlar da var. Bunların aşağı yukarı usülleri birbirine çok yakın. İlk defa bizim başımıza gelen bir durum değil. Bunları Amerika-CIA organize ediyor.

Bizim Türk Milleti dediğimiz büyüklüğü, önemi aşikardır. Bütün dünya mazlumlarının, masumlarının temsilcisidir. çün’den, Polonya’ya, oradan Afrika ortasına kadar, Hindistan’dan Ukrayna’ya kadar bütün bu bölgeler işgal edilmiş bölgelerdir. Biz Sayın Cumhurbaşkanımızın da bir konuşmasında söylemiş olduğu gibi 2300 yıllık bir devlet geleneğine, 1400 yıllık medeniyet geleneğine, ve 100 yıllık bir hayat tecrübesine sahibiz. Bu devlet Mete’nin kurduğu devlet. M.ö 209 yılında kurulmuş ve ondan beri bayrağın tek düşmediği yer burası. Bütün Doğu dünyasında her tarafta işgal olmuştur. Burası işgal görmemiş bir yerdir. Onun için insanların vakarı, mağrurluğu o yüzden buradan çıkıyor. Tanka göğüs gerenlerin hikayesi budur. Allah bunu bizim elimizden almasın. Bizim daha büyük bir hasletimiz, faziletimiz yok. Bizim en önemli özelliğimiz budur. Bir memleketin tamamiyle işgal edilmesi demek, o memleketin bütün erkeklerinin, kadınlarının önünde aşağılanması demektir. Onların ar damarlarının yırtılması demektir. Bunun olmadığı tek yer burasıdır. O yüzden buranın Kürt’ü de Ermenisi de farklıdır. Dik duran özelliği vardır bu toprakların insanının. Müstemleke görmemiş olmamız en büyük nimetimizdir. Bunun dışında her şey telafi edilebilir. Onun için Allah devlete zeval vermesin diyoruz.

Dolayısıyla, bu Fetö örgütü ve buna benzer devam eden örgütler, insanların özgüvenini yıktılar. İnsanları aldatmak doğru değil. Kısa boylu bir adamı basketbol takımına koç yaparsanız iki tarafa da zarar verir. Bu örgüt sahte bir yapı oluşturdu. Bu sahtelik yapana da yapılana da zarar verir. O kadar birincilerden bahsediyorlardı. Türkiye’de bir sürü dahi çıkması lazımdı. İnsanları, mentalite olarak kaldıramayacağı yerlere koydular. Hak etmedikleri yerlere koydular. Liyakat ve hakikat idraklerini bozdular toplumun. Maocu komünist partilerin sistemi gibi, istediklerini yapamayan insanlar yetiştirdiler. Nazilerin yöntemi gibi… Sen şununla evleneceksin, sen şurada çalışacaksın diye insanları yönettiler. Bu sosyal bir deformasyona sebep oldu.

Allah muhafaza bu darbe diğer amaçları ile de gerçekleşseydi çok daha kötü bir vaziyette olacaktık. Büyük travmalar olacaktı. Suriye gibi, Irak gibi çok uzun zaman toparlanamayacağımız bir vaziyete sürüklenecektik. Bu yapıya karşı olan mücadele de yeteri kadar güçlü değil. çünkü bu, ileri uzmanlar tarafından hazırlanan ve üretilen bir sistem. Türkiye’nin bu sisteme karşı sistematik, kurumsal e uzun bir mücadele vermesi lazım. Bank Asya’ya para yatırmıştı filan gibi değil. çok da ciddi ve profesyonel. Bunun hukuki alt yapısı çok ciddi hazırlanması gerekir. Devletler ciddi olmak durumundadır. Her türlü bu gibi masonik gizli emeli olan örgütlere karşı da hazırlıklı olunması gereklidir. En başta aile kurumundan başlamak üzere açılan boşluk alanları, sıkıntılı sosyal yapılar doğru kurumlarla karşılanamazsa daha başka riskler ortaya çıkar. Tabii ki bu gibi işler hep sürecek. Boş durmayacaklar, siz yükselirken centilmenlik yapacak değil karşı güçler. Türkiye dünya çapında bir aktör haline gelmiştir ve dar bir ufku olan bir devlet gibi davranamayız. Bunun gereklerini yaparak, çok çalışarak, bu gibi örgüt ve zararlı karşı hamlelere karşı fırsat vermeden devam etmek durumundayız.”

Samimi şekilde gerçekleşen sohbet karşılıklı soru-cevap ile devam etti.  Katılımcılar Dr. çiftçi’nin kitaplarını temin etme fırsatı buldular ve sohbetin sonunda konuğumuza derneğin yayınları hediye edildi. 

29.3.2017 00:00:00
Hit: 531