Anasayfa
ANASAYFA DETAYLAR

ÜNDER´in Konusu “Mahmud Es´ad Coşan Hocaefendi“

üNDER Beyo?lu Sohbetleri’nin bu haftaki konusu, dar-y bekaya irtihalinin miladî  14. sene-i devriyesinde; Müslüman-Türk camiasyyla beraber, ba?ka co?rafyalara da hitab eden, kalplerde ve zihinlerde karde?lik, iyilik ve güzellik hislerinin nak?yna ve nefhine vesîle olan pek muazzez ve kyymetli ?ahsiyet, kanaat önderi, akademisyen, yazar, ilim adamy ve  mutasavvyf, Merhum Prof. Dr. Mahmud Es’ad Co?an Hocaefendi olmu?tur.  06.02.2015 Cuma ak?amy üNDER Merkezi’nde gerçekle?en sohbete, Mahmud Es'ad Co?an Ara?tyrma ve Egitim Merkezi Ba?kany Dr. Necdet Yylmaz konu?macy olarak katylmy?tyr. Yapylan sohbette, hocaefendinin hayatynyn bilinmeyen yönleri ele alynmy? olup, ilmî-akademik ki?ili?i, mücadelesi, sosyal yönü ve hizmetleri üzerinde konu?ulmu?tur.

 

Prof. Dr. Mahmud Es’ad Co?an (14 Nisan 1938 - 4 ?ubat 2001)

Merhum Es’ad Co?an Hocaefendi Hicrî 14. asyrda (1357-1422), Miladî 20. asyrda (1938-2001), Hicrî hesaba göre 65, Miladî hesaba göre ise 63 sene hayat sürdü. Ylim ve irfan menbalaryndan beslenmi? olan bir aile ortamynda, çanakkale’nin bir sahil köyü olan Ahmetçe’den vaktiyle bizim olup bilahare Yunanistan’a geçmi? olan Midilli adasyny seyretti.

Bu ada, Ystanbul’u fethe gelen sahabe ordusunun geçi? güzergahyydy ve kutlu sahabilerden birkaç tanesini sinesinde baryndyryyordu.

Bu ada, Fatih Sultan Mehmed’in fethedip yadigar byrakty?y kara parçasyydy; Osmanly dönemi deniz seferlerinin üssü idi.

Bu ada, Abdülehad-y Nûrî hazretlerinin ir?ad faaliyetlerini yürüttü?ü; binlerce gayrimüslim Rum’un hidayetine vesile oldu?u; ihtida edip seyr ü sülûkünü tamamlayan 70 Rum’a hilafetname verdi?i bir merkez idi. Büyük alim, ?air ve sûfî Niyazî-i Mysrî’nin de u?rak yerlerinden biri idi.

Hocaefendi’nin dü?ünce dünyasyny ?ekillendiren, eylem tarzynyn esaslaryny belirleyen bu üçlü sacaya?ynyn temellerini i?te bu ada kendi bünyesinde baryndyrmy?ty.

Uçsuz bucaksyz derya, ona dü?ünce ufkunun synyrlaryny geni? tutmasyny ö?retti, vizyonunun tohumlaryny atty. O, bir köye, bir ?ehre sy?mamalyydy, sy?amazdy. Misyonunu netle?tirmeli ve geli?tirmeli, sonra da gerilmi? bir ok misali yayyndan fyrlamalyydy.

Muhterem ve merhum babasy Hafyz Necati Efendi çocuklarynyn nitelikli yeti?mesi, de?erlerini ö?renmesi, Hakk’a itaat mahlûka ?efkat eden kimseler olmasy için o?lu Es’ad dört ya?ynda iken Ystanbul’a göç etti. Dedelerinin tekkeda?lary, yolda?lary ile tany?ty, o?lunu onlaryn meclislerine ta?ydy.

Es’ad Co?an bir taraftan Ystanbul’un saygyn, nitelikli okullarynda modern e?itimini aldy, di?er taraftan Osmanly bakiyesi, Peygamber varisi pek çok alim ve arifin sohbetine katyldy. De?erlerimize yan bakyp kendisini “ilerici” diye tarif edenlerin aldy?y e?itimin aynysyny aldy?y gibi, bu ö?renim hayatynda da parlak bir sayfaya sahip oldu. Ancak onlaryn nasibi olmayan sonsuz irfan denizinin suyundan kana kana içti. Son dönemin mür?id-i kamillerinden, Peygamber mesle?i olan imamly?yn ve imametin gerçek temsilcilerinden Mehmed Zahid Kotku hazretlerini yakyndan tanydy.

Liseyi bitirdi. Mühendis olmak istedi. Yönlendiriciler buna müsaade etmedi. Filolog oldu. Arapça ve Farsça’yy beynelmilel ?ahsiyetlerden okudu. Synyfynda tebarüz etti, küçük ya?lardan itibaren büyük hocalaryn özel derslerini takip etti. Helmut Ritter gibi, Yusuf Cemil Ararat gibi, Muhammed Hamidullah gibi… dev ?ahsiyetlerin ayrycalykly talebeleri arasyna girdi. Yslam sanatlary ve medeniyeti ile ilgili dersleri takip etti, sertifikalar aldy. Okullaryn tatil oldu?u zamanlarda çe?itli esnaflaryn yanynda çaly?ty, harçly?yny çykardy. Daha lisans e?itimi bitmeden evlenmek suretiyle hayata atyldy. Gerçekçiydi, fytratyn ve hayatyn gerçekleri onun için önemliydi. Hayal aleminde ya?ayamazdy, bu dünyaya bir defa gelmi?ti, bir daha gelme imkany yoktu. Fytratyn yaratycysy “en iyiyi bildi?i” için yolu uzatmamaly, O’nun söylediklerine kulak vermeli ve yap dediklerini eyleme geçirmeliydi.

***

Fakülteden mezun olur olmaz Ankara üniversitesi Ylahiyat Fakültesi’ne asistan oldu. Formel anlamda bir ilahiyat e?itimi almamasyna ra?men hiç fark edilmedi. çünkü bu e?itimi alanlardan çok daha nitelikli bir donanyma sahipti. Medeniyetimizin dili olan Arapça’ya, Osmanlyca’ya ve Farsça’ya hakimdi. Ya?antysyyla, duru?uyla, ki?ili?iyle de?erlerini temsil ediyordu. Beynelmilel bir ?öhrete sahip olan Necati Lugal gibi bir ?ahsiyetin asistany olmu?tu. Hocasy onu, o da hocasyny sevmi?ti. Hocasy aracyly?yyla hem Do?u’yu hem de Baty’yy yakyndan tanyma fyrsaty buldu. Ylk dönem dînî Türkçe metinler ve onlaryn yazarlary üzerine çaly?ty. Bu u?ra?lary onu Hacy Bekta?-y Velî ile tany?tyrdy, Yunus Emre ile tany?tyrdy, Mevlana ile tany?tyrdy. Hacy Bayram-y Velî ile, Aziz Mahmûd-y Hüdayî ile, Abdülehad-y Nûrî ile tany?tyrdy. Osman-y Gazî ile, Murad-y Hüdavendigar ile, Fatih Sultan Mehmed ile tany?tyrdy. Mustafa Darir ile, Süleyman çelebi ile, Kady Hyzyr çelebi ile, Sinan Pa?a ile, Ybrahim-i Müteferrika ile, Hüseyin Vassaf ile tany?tyrdy…

Onlaryn Hz. Peygamber’in tarzyny ve dilini güncellemelerine hayran kaldy, bu üsluba öykündü.

üzerindeki yük a?yrdy, temsil etti?i de?erlerin mesuliyeti rahat kaçyracak cinstendi.

Ystanbul-Ankara hattynda alabilece?i azy?y aldy, donanymyny geli?tirdi.

Nihayet, seküler baky? açysyna göre gelebilece?i son noktaya geldi, “profesör” oldu. Yine o dünyanyn mensuplaryna göre tam rahat edece?i, bulundu?u koltu?un safasyny sürece?i bir devrede, 1987 senesinde 49 ya?ynda iken emekliye ayrylarak kynyndan çykty, yayyndan fyrlady.

***

Bugünkü örgün e?itim sisteminde, ö?renciler için neredeyse kabus haline gelen, diploma arzusu ve istikbal endi?esiyle çekilmesi mukadder bir dert, ta?ynacak bir yük, dolacak bir çile olan dersleri ne?e ile bir ziyafet ve ?enlik haline getirdi. ö?rencileri ve meslekta?lary tarafyndan sevilip sayyldy. üslubunun renklili?i, yeni bilgi aktarymyndaki hassasiyeti, kendine mahsus, ufuk açycy de?erlendirmeleri, meselelere yakla?ymlary ve latifeleriyle dersleri cazibe merkezi haline geldi. Fikrî kavga ve karga?anyn zirveye ula?ty?y dönemlerde bile, muhtelif guruplara mensup ö?rencilerin hakemli?ine müracaat ettikleri; saygyda kusur etmedikleri bir hoca konumunda oldu. ö?rencileri tarafyndan sadece ders okutan birisi olarak de?il, kendilerine hayatyn düsturlaryny ö?reten bir hoca, a?abey, dost, hatta arkada? olarak görüldü.

O bir akademisyen olarak nazariyeye (teori?e) yahut soyut problemlere takylyp kalmak yerine, uygulama ve harekete geçme temayülü önde olan bir ?ahsiyet oldu.

Ona göre toplumun örnek alynacak, itibar edilecek ve saygy duyulacak büyük insanlary iyi yeti?mi?, donanymly hocalar olursa toplum geli?ir ve o ülke huzur ve esenlik ülkesi olurdu.

Onun için ilim de, meslek de, sanat da, rütbe de, ?an da, ?öhret de Hakk’yn ryzasy do?rultusunda olmalyydy. Zira mür?idi, bütün rütbelerin, bakanly?yn, ba?bakanly?yn, cumhurba?kanly?ynyn… bo? oldu?unu, önemli olanyn Allahu Teala’nyn ryzasyny kazanmak ve O’na gerçek kul olmak oldu?unu ö?retmi?ti.

1980’li yyllarda çe?itli camilerde yapty?y Hadis sohbetleriyle geni? kitlelerce tanyndy. Güzel bir Ystanbul Türkçesi ile sakin sakin konu?tu. Anlatty?y konularyn bizzat içinde olarak, hiçbir zaman kendisini tenzih etmeden, zaman zaman beyitler okuyup onlary açyklady. Temkinli ve kararly bir üslupla, yer yer dinleyicileri dü?ündüren ve konu?manyn içine katan bir söyleyi?e sahip oldu. Konu?malarynda kelime kadrosunda seçici davrandy, Türkçe’yi yerli yerinde kullanarak dinleyicide bir dil zevki olu?turdu.

Yeri geldi?inde meselelere mizahî boyutla bakty ama her defasynda kendini yenileyen veya ayny konuyu yeni baky?larla takdim edebilen, bütün bunlaryn üstünde mesajyny her seviyedeki insana ula?tyrabilen ve onlara yeni ?eyler ö?retebilen bir e?itimci oldu. Bu yönüyle de dinlerken hem ö?reten hem de dinlendiren bir hatip idi.

***

Misyonu, Îla-yy Kelimetullah için, Ryza-yy Barî için Yaradan’yn Hak Dîni’nin yardymcysy olmak idi. Vizyonu, Ahmetçe sahillerinden küçüklü?ünde seyretti?i deryalaryn öbür tarafyna bu misyonu ula?tyrmakty. Yola çykty. Yolculuk etti. Ayrupa’yy, Amerika’yy, Avustralya’yy, Afrika’yy, Asya’yy… Do?u’yu Uzakdo?u’yu, Baty’yy Uzakbaty’yy… dola?ty. Bu seyahat, Sevgilisi yolunda ?ehit olarak ruhunu teslim etti?i 4 ?ubat 2001 tarihine kadar devam etti. Yçi içine sy?mady. Uzayy dola?mak istedi. Kendisini kasyp kavuran ate? korunun kyvylcymlaryny gitti?i yerlere da?ytyp ba?kalaryny da bu ate?e ortak etmek istedi.

Bir aya?yny Haremeyn’e (Mekke-Medine) koydu, di?er aya?yyla pergel gibi dünyayy dola?ty. asumany kubbe, bütün mevcûdaty zakir (zikreden) gören bir dergah kurmak istedi. Aslynda bu böyleydi de…

Saati olmayan, ancak vakti ö?renmek isteyen kitlelere, saatin kaç oldu?unu söyleyen saatli, karizmatik lider tiplerinden olmady. Yhtiyaç hissetti?inde kolundaki saatten vakti ö?rensin diye, her sorana bir saat veren mimar lider oldu.

Ortaya modeller koydu; fikir modeli, eylem modeli, insan modeli, müessese modeli…

Günümüz için bir cami modeli, bir e?itim merkezi modeli, bir ya?am tarzy modeli tasavvur etti. Ynsanlar çolu?u çocu?uyla gelmeliydi. ö?renmeli, yemeli içmeli, gezmeli, e?lenmeli… Harama, günaha bula?mamaly. Pazuya, kafaya ve gönle hep birlikte hitap edilmeliydi. Beyin ve ruhu beslemeliydi. Yar ve a?yar, dost ve dü?man burada kendisini bulmalyydy. Bir nevî ideal bir Yslam toplumu nasyl olmaly ve nasyl mekanlara sahip olmaly sorularyna cevaplar arady.

Bu merkezler her türlü yabancyla?tyrma ve dönü?türmeye kar?y uyanyk olmaly, Yslam medeniyetini gelece?e ta?ymalyydy.

***

ölmeden önce ölüp öldükten sonra ya?amanyn ne oldu?unu ö?reten Hocamyz’yn, Mevla ruhunu ?ad ve mesrûr, merkad-i pakini pür-nûr, manevî makamyny ala eylesin.

Dr. Necdet Yylmaz

5.2.2015 00:00:00
Hit: 532